13 Temmuz 2012 Cuma

Ivan(a) Kupala


Ой, мороз мороз by Владимира Назарова on Grooveshark
Hafta sonu Ivan Kupala festivaline gittik. Festival Rusya ve Ukrayna’da yeni takvime göre 7 Temmuz, pek çok Ortodoks Kilisesi tarafından hala kullanılan eski takvime göreyse 24 Haziran’da kutlanıyor.

Tarihçeye gelecek olursak; sonradan Ortodoks Hıristiyan takvimine alınan festival aslında kökleri paganizme dayanan ve yaz dönümünde kutlanan, hasatın iyi olmasını amaçlayan bir bereket ayini. Kupalo’nun aşk ve hasat tanrısı olduğuna inanılıyor. Bereket festivali olması nedeniyle cinsel aktivitelerin aşırı olduğu festival Hristiyanlığın kabulünden sonra kaldırılmak istense de başarılı olunamıyor. Bu nedenle festivali Vaftizci Yahya’nın doğum günü kutlamalarıyla birleştiriyorlar. Festivalin adı Ivan (Vaftizci Yahya’nın Slav ismi) ve Kupala (Slav dilinde banyo yapmak kelimesinden türetilmiş) kelimelerinin birleşmesinden meydana geliyor.

Festivalle ilgili ayinlerin çoğu su ve bereketle ilgili. Kızlar çiçekten yaptıkları taçları nehre bırakıyorlar ve hareketinden geleceklerine dair anlam çıkarıyorlar, ateşin üzerinden atlıyorlar. Bu yönüyle bizim Hıdırellez’e oldukça benziyor aslında.

Festival yeri 2 numaralı yeşil metro hattı üzerindeki Kashirskaya ve Kolomenskaya istasyonları arasındaki; içinde tarihi binalar ve meyve bahçelerinin bulunduğu oldukça büyük bir yer olan Kolomenskoye Parkı.


Biz Kashirskaya istasyonu tarafından giriş yaptık. Girişte bizi hoş bir bina karşıladı. Burası Tsar Alexis Mikhailovich’e ait yazlık saraymış ve orijinali 17. Yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş. Şu an gördüğümüz halinin inşasına 1990 yılında başlanmış ve 2010 yılında ziyarete açılmış.

Parka girer girmez festival havası sarıveriyor insanı.Dört bir yandan gelen müzik sesleri, geleneksel kıyafetler giymiş insanlar, değişik yarışlarda kendini göstermeye çalışanlar...















Büyük sahnede dans gösterileri sergilenirken, değişik yerlerdeki küçük sahnelerde folk şarkılar söyleyen gruplar sahne alıyordu.
Yol boyunca kurulmuş küçük tezgâhlarda tahtadan yapılmış süs eşyaları, her türlü dokuma, hasır işleri, keçeden yapılmış aksesuarlar satılıyordu.





Yürürken geleneksel kıyafetler giymiş yaşlı bir kadın grubuna rastladık. Biz fotoğraf çektirmeyi düşünürken onların bizimle fotoğraf çektirmek için bizden daha hevesli olduklarını gördük :) Grup liderleri fotoğraflarımızı çekmeye başladı. Sonra birden şarkı söylemeye başlayarak bir daire oluşturdular ve dans etmeye başladık. Bizdeki halaya benziyordu dans, çok eğlendik.







Yürümeye devam ettik. Orta çağdaki savaşçıları anlatan bir temsile denk geldik.Tüm savaşçılar,kullandıkları silahlar,görevleri tek tek anlatıldı. 


Temsilin yan tarafında ok, bıçak, balta atma yarışmaları düzenlenerek halkın festivale katılımı sağlanıyordu. Yanımdaki Rus arkadaşın söylediğine göre; festival bu sene geçen senelere göre daha sönük geçiyormuş. Tüm gördüğümüz katılımcılar Rusya’nın değişik bölgelerinden bu festival için özel olarak geliyorlarmış.

Görecek yeni bir şey kalmayınca Kolomenskaya tarafına geçmek üzere yürümeye başladık. Harika elma bahçelerinin içinden geçtik. Moskova her geçen gün beni kendine daha da hayran bıraktırıyor; özellikle de parkları. Her gördüğüm parkı bir öncekine göre daha güzel buluyorum. Fikir vermesi açısından, parkın yukarıdan görünüşü aşağıdaki gibi.
Parkın içindeki Yükseliş Kilisesi mimari olarak Moskova’daki favorilerimden oldu. 16. Yüzyılda inşa edilen kilise 1994 yılında Unesco tarafından Dünya Mirası listesine alınmış. Sadece mimarisi değil, kilisenin bulunduğu yerden gördüğünüz Moskova Nehri manzarası insanı kendinden alıyor. Bahçesinde huzur duyduğum nadir tarihi mekânlardan biri.

Festivale dönecek olursak; Kolomenskaya tarafındaki alana tarihi bir köy kurulmuş. Anladığım kadarıyla katılımcılar sadece Rusya’nın değişik bölgelerinden değil, değişik ülkelerden gelmişler.
Tiyatro temsilleri yapılıyordu ama biz Rusça bilmediğimizden bir şey anlayamadık. Halkın tepkisinden anladığıma göre bir komediydi sahnelenen.
Sınırları belirlenmiş köyün içinde orta çağ yaşamından örnekler sunuluyor ve içeri ziyaretçi alınmıyor, dışarıdan fotoğraf çekebiliyorsunuz sadece.


Köyün sınırları dışında yine oyunlar oynanıyor. 
En çok seyirci toplayan oyun; iki kişinin bir sopaya başlarını dayayarak kendi etraflarında 10 kez döndükten sonra iki oyuncuya eşit uzaklıkta toprağa dikili olan çubuğu ellerindeki çubuklarla devirmeye çalışmakla ilgili olandı. Sersemlemiş oyuncuların gayretleri kalabalığı pek bir eğlendirdi.
Erken ayrıldığımız için gece kutlamalar nasıl devam etti bilmiyorum, eminim ateşler yakılıp üstlerinden atlanmıştır. Ancak festivalin gündüz katıldığım kısmı da oldukça coşkulu ve eğlenceliydi. Bir sonrakini sabırsızlıkla bekliyorum :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder